Sonbahar’ın ortalarıydı günlerden cuma’ydı. Haftanın tüm yorgunluğu üzerindeydi.
Tüm hafta olaylı geçmişti ve biraz dinlenmek istiyordu. Eline Türk Kahvesini alıp,koltuğuna geçip,televizyonu açtı. Kanalları geziyordu ve bir haber kanalı dikkatini çekmişti. Açtı haber kanalını ve izlemeye başladı,haberde bir kadının öldürüldüğü anlatılıyordu. Aşırı tepki vermedi aslında veremedi hem mesleği gereğiyle hem de gün geçtikçe kadın cinayetleri,hayvan cinayetleri,çocuk cinayetleri gibi bir çok cinayetler işleniyordu. Tüm ülke katil olmuştu. Cinayet işlemeyenler bile. Çünkü cinayet işlendiğinde tepki göstermemekte,cezasını vermemekte cinayete ortak olmaktı. Tam televizyona dalmışken telefonu çaldı ,hemen baktı arayan başkomiser Rüzgardı. Hemen açtı telefonu;
-”Buyrun başkomiserim.” dedi. Doruk komiser
-”Rüzgar, haberlerde görmüşsündür,malesef yine bir kadın cinayeti…” dedi.
-”Evet, gördüm. Başkomiserim.” dedi.
-”Sana adres atacağım, hemen geliyorsun.” dedi ve telefonu cevap vermeden kapattı.
Hemen hazırlanıp, mesajdaki adrese gitmek için yola koyuldu.
Olay yerine geldiğinde karşısında bir orman vardı. Başkomiserini görünce yanına gitti.Cinayetle alakalı buldukları delilleri anlattı. Toprağın altında yatan,çürümüş bedenine bakılırsa uzun süre önce öldürülmüş bir kadınıdı. Ceseti otopsiye götürmek için alınmıştı. Orman’ın her yerini inceleyip delil aramışlardı, fakat cinayeti işleyen kişi temiz çalışmıştı. Tek ipucu cesetteydi. Her şey otopsi raporuna bağlıydı. İlerleyen vakitlerde otopsi raporu geldi ve rapora bakılırsa kadının ismi Alya Yalçındı. Kadının kimliği,adresi ve yakınlarına bakılınca bir oğlu vardı, 23 yaşında üniversiteye gidiyordu, ismi Mehmet Yalçındı. Kocası ise kadınla aynı zamanda ölmüştü. Hemen oğlu olan Mehmet’in adresine gittiler. Kapıyı çaldıklarında açilmıştı. Dış görünüşüne göre temiz yüzlü, saf bir genç gibi duruyordu. İçeri girdiklerinde annesinin cesedini bulduklarını söylediklerinde ilk şaşırmıştı çünkü trafik kazasında öldüklerini idiia ediyordu sonra da kahrolmuştu. Biraz üstüne gitmişlerdi. “Sen mi yaptın?” gibi sorular sorarak baskı uyguluyorlardı ama inkar ediyordu ve ağlıyordu bir böceğe zarar veremeyecek birine benziyordu. Sonraki sorulara geçtiler. “Düşmanınız var mıydı?”, “Sorununuz olan biri var mıydı?” gibi, genç ise olmadığını söylemişti, çok fazla üstüne gittiklerini düşünerek evden çıkmak için ayağa kalktılar ama yukarı kattan adım sesi gelmişti, birbirlerine baktılar ama Mehmet’e çaktırmadılar sanki o ses hiç gelmemiş gibi evden ayrılmışlardı. Bu sorunun, soruların cevaplarını öğrenmek için komşularına soracaklardı. Komşulara soru sorularak geçen zamanın ardından ortaya çıkan sonuç Mehmet’in iyi,saf,güler yüzlü,yardımsever yani melek gibi çocuk olmasıydı. Biraz dinlenmek, cinayetin üstünde düşünmek,delillere bakmak için karakola gittiler.
Zaman baya bir ilerleyince tek çare olan Mehmet Yalçın’ın evinden gelen adım sesinin kime ait olduğuydu çünkü söylenene göre tek yaşıyordu. Bir tane polis gönderdiler eve, polis eve gidince kapıyı çaldı. Kapıyı açan kişi Mehmet bey değildi farklı biriydi. Dış görünüşüne göre küçük,cılız,ayak bilekleri sarılı bir erkekti. Polis memuru”İçeri girebilir miyim?” diye sordu. Erkek ise tamam diye yol verdi ve mutfağa kadar ilerlediler. Aralarında muhabbet ettiler. Sonra tiz bir kadın çığlığı duyuldu tabi polis memuru bu sesi duydu gelen sese doğru ilerleyince ordaki ismi Ayaz olan erkek durudurmaya çalıştı. Güçsüz ve cılız olduğu için polise gücü yetmedi ve yere düştü, yere düşünce pat diye ses geldi. Ortam o kadar sessiz olmuştu ki ürkütücü bir hava vardı, fırtına öncesi sakinliğiydi. Bu sessizliğin ardından kapı gıcırtısı sesi duyuldu. polis hemen dikkat kesildi. Adım sesleri geliyordu polis iyice gerilmişti ama belli etmiyordu. Karşısında Mehmet’i gördü ama o geçen sefer eve geldiklerinde ki çocuk değildi üstü başı kan içinde, hafif deli sırıtışlı, elinde poşet ve çekiçle öldürücü bakıyordu bu durumdan keyif alıyordu.Neden keyif almasın ki karşısında avı vardı ona uygulayacağı ölüm şeklini düşünmek bile tatmin ediyordu.O sırada polis tam komiserini aramak için tuşa bastığı an Mehmet üstüne doğru gelip hareket edecek zamanı bulamadan polisin kafasına poşet geçirip, çekiçle kafasına vurup, kafatasını kırıp ezmişti ve öldürmüştü.Bu olaylar olurken telefondan başkomiser Rüzgar duymuştu ve hemen yola koyulmuşlardı. Dışarıdan bir ses geldi bu ses polis siren sesiydi. Ayaz bu sesi duyunca gülümsemişti çünkü tutsak hayatı bitecekti. Mehmet, Ayaz’ı yakalamak için hareketlenmişti. Fakat Mehmet’in bilmediği bir şey vardı. O polisi öldürürken Ayaz ocağın gazını açmış etrafa yayılmasını sağlamıştı şimdi de eline çakmak alıp son hızla dışarı koşmuştu ve dışarı çıkmıştı. Mehmet ise daha koridorun ortasında koşuyordu. Ayaz da, Mehmet’in yavaş olmasının fırsatıyla çakmağı yakıp koridora fırlatıp tüm evin yanıp patlamasını sağlamıştı. Ev ve Mehmet cayır cayır yanarken, Rüzgar hemen itfaye’yi aramıştı. Ayaz’a da ambulans çağırıp hastaneye göndermişlerdi. İtfaye ekipleri yangın söndürmüşlerdi, olay yeri inceleme ekibi ise eve girip olay yerini inceleyeceklerdi. Rüzgar ve Dorukta içeri girmişlerdi, içeri girdiklerinde en üst kata çıkmışlardı ve bir oda dikkatlerini çekmişti. Odaya girip baktıklarında odanın duvarındaki perde yanmış ve altındaki duvarın sıvası akmıştı. Ağır bir koku vardı, o duvara doğru ilerlediler ve duvarın içinde erkek cesedi vardı. Bu cesetin görünüşüne göre Alya hanımla aynı sıralarda ölmüştü. Alya hanım kocasıyla aynı zamanda öldüğü aklına gelince ortaya Alya hanımın kocası olduğu teorisi çıkıyordu yani bu cani babasını da mı öldürmüştü. Bu teoriyi kesinleştirmek için ceset alınıp otopsiye gönderilmişti. Diğer katlara da bakıldı bir şey yoktu sıra bodrum kata gelmişti, kapıyı açtıkları an ceset kokusu, yanık et kokusu geliyordu. Dayanılmaz bir kokuydu ve bu meraklarını daha da arttırdı, içeri adım attıkları an şaşırdılar çünkü burası bir mezbaha gibiydi ama farkı insanlara yapılması ve işkence uygulanmasıydı. Her türlü işkence aleti vardı. Cesetlere bakıldığına biri koyun gibi asılmış canlı canlı derisi yüzülmüş ve acıdan ölmüş birisi,asite yatırılıp eriyen ceset,kafası samuray kılıcından geçirilen bir ceset, canlıyken uzuvlarından kesilen ceset,sandalyeye oturtulup tırnakları penseyle çekilen ceset,kulağından kırkayak böceği sokulup delirtilmiş bir ceset, kaynar su dökülen ceset. ciğeri bisiklet pompasıyla şişirilip patlatılan ceset gibi bir çok ceset vardı. Bu işkence türlerinin hepsini de bir deftere yazmış ve nasıl yaptığını anlatmıştı. Böyle iyi,melek yüzlü birinin bu kadar canice cinayetler işlemesi ürkütücüydü. Katil iyi rol oynamış ve manipüle etmişti. İncelemeden sonra evden çıkmışlardı. Mehmet yalçın ölmüştü,polis şehit olmuştu. Artık katil bu dünyada değil diğer dünya da cezasını çekecekti bence bu iyi bir şeydi çünkü adaletli bir ceza alacaktı. Eğer yaşasaydı serbest bırakılabilirdi “Nasıl serbest bırakılıyor?” diye sorduğunuzu duyuyorum ama burası Türkiye paran varsa ve yanında güçlü,itibarlı biri varsa adalet önemli değildi. Hastaneye Ayaz’ın yanına gittik. Sorguya aldık ve Mehmet Yalçın’ın onu da tutsak edip ayak bileklerini balyozla ezip, kaçmasını engellediğini ve tekerlekli sandalyeye mahkum ettiğini öğrenmiştik. Adam dikkatini çeken herkesi alıp, bodrum da canice işkenceler ederek öldürüyormuş.Adam annesini ve babasını öldürüp, trafik kazası süsü verdiğini öğrendik. Ayaz’a zorla cinayet işlemeye yardım etmesini sağlamasını öğrendik. Mehmet Yalçın’ın ne kadar psikopat,deli,vahşi ve acımasız olması kaç kişinin ölümüne sebep olmuştu. Ayaz haftalar sonra hasteneden çıktı ve psikolojik destek aldı fakat ne kadar destek alırsa alsın bir katil yüzünden hayatına devam edemeyecekti. Ayazı’ı öldürmedi ama duygularını,hislerini,umutlarını,yaşama sevincini, yaşama sevincini öldürdü. Artık Ayaz ve maktüllerin aileleri ruhen değil bedenen hayattaydı.
